Dünyada kaldıkça hep idareci olmalıdır
Müslüman olmadan önce Mekke’nin ticaret ve siyaset hayatında son derece önemli bir yeri olan Amr b. As, Mekke fethinden önce hicri 8/629 yılında Müslüman olmuş, hicri 43/664 yılında da vefat etmiştir. Amr b. As, Hz. Ömer zamanında Filistin’i kesin olarak İslam hakimiyeti altına almış, Amvas’ta çıkan vebada aldığı tedbirlerle İslam ordusunun topyekun yok olmasını önlemiş, İskenderiye’yi teslim alarak Mısır’a hakim olmuş, bu başarılarından dolayı haklı olarak “Mısır fatihi” ünvanını almıştır. Daha sonra Fustat şehrini kurmuş, Firavunlar’ın yaptırdığı eski kanalı yeniden açtırıp Nil Nehri kıyısındaki Babilon ile Kızıldeniz Sahili’ndeki Kulzüm (Süveyş) Limanı’nı birbirine bağlamış, “Halicü emiri’l-mü’minin” adı verilen bu su yoluyla Hz. Ömer’e yirmi gemi yükü erzak göndermiştir. Arapların meşhur dört dahisinden biri ve Hz. Ömer’in, “dünyada kaldıkça hep idareci olmalıdır” dediği ancak Hz. Osman döneminde yaşadığı tatsız bir olaydan dolayı Mısır valiliğinden azledilen Amr b. as, kendi hayatını üç kısma ayırmaktadır. Şöyle ki: Amr b. as ölüm döşeğinde iken kendisini ziyarete gelenler anlatıyor. Yanına girdiğimizde Amr uzun uzun ağladı ve yüzünü duvara çevirdi. Bunun üzerine oğlu kendisine “Babacığım Resulullah’ın (sas) verdiği müjdeleri hatırla” dedi. Derken Amr b. As yüzünü (bize) çevirerek: “Hiç şüphesiz; hazırlamakta olduğumuz şeylerin en faziletlisi Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şahitlik etmektir” dedi. “Ben (hayatım boyunca) üç hal üzere bulundum. (Bunların ilki cahiliye yıllarıydı) Düşünüyorum da bir vakitler Resulullah’a benim kadar şiddetle nefret besleyen başka bir kimse yoktu. İmkanını bulup da onu öldürmüş olmak benim için en kıymetli bir işti. Şayet bu hal üzere ölmüş olsaydım muhakkak cehennemlik olurdum. Daha sonra Allah, İslam’ı kalbime yerleştirdiği zaman Peygamber’e gelerek; Uzat sağ elini de sana bey’at edeyim dedim. Hemen sağ elini uzattı. Ben elimi çektim. Resulullah: “Ne oldu sana Ey Amr?” dedi. Ben de “şart koşmak istedim” dedim. Resulullah: “Neyi şart koşuyorsun?” buyurdular. “Affedilmemi” dedim. Resulullah: “Bilmez misin ki İslam, kendinden önceki günahları yok eder, hicret de kendinden önceki günahları yok eder, hac da kendinden önceki günahları yok eder” buyurdular. (Artık) Benim nazarımda Resulullah’tan daha sevgili ve ondan daha büyük bir kimse kalmadı. Ona karşı duyduğum saygıdan dolayı kendisine doya doya bakamıyordum. Benden onu anlatmamı isteseler buna güç yetiremem. Çünkü ona doya doya bakamazdım. Şayet bu hal üzere ölmüş olsam cennetlik olmamı kuvvetle ümit ederdim. (Resulullah’ın vefatından) Sonra birtakım şeyler üzerimize aldık ki onlar hakkında halim nice olur bilmiyorum.” (Müslim, İman, 192) Amr b. As gibi büyük muzafferiyetler elde etmiş olan bir Sahabinin kendi hayatını bu şekilde sınıflandırmasında her birimiz için birçok ders çıkmaktadır. Şöyle ki: Öncelikle bir Müslüman olarak bize değer veren temel unsurun İslam olduğunu hiçbir zaman unutmamak. Hesabını veremeyeceğimiz bir hayatı yaşamaktan uzak durmak. Bize tevdi edilen vazifelerin hakkını vermek. Vazifemizi deruhte ederken haktan şaşmamak, sunulan imkanları kendi şahsımız için değil, ümmet için kullanmak. Her vazifenin bir gün son bulacağını unutmamak; vazifenin, koltuğun, lüksün şehvetine kapılmamak. Ardımızda hayırla yad edileceğimiz işler bırakmak. Hayat bizi nereye sevk ederse etsin Mümin duruşumuzdan vaz geçmemek. Şu alemde yerimizin doldurulamayacağı fikrine hiçbir zaman kapılmamak. Korku ile ümit arasında yaşayıp yaptığımız amellere güvenmemek. Her zaman iç muhasebe yapmak. “Resulullah’a benim kadar şiddetle nefret besleyen başka bir kimse yoktu” diyen bir kimsenin dahi günün birinde İslam için çalışabileceği ihtimalini düşünüp, hidayeti için gayret etmek. Selam ve dua ile…

Müslüman olmadan önce Mekke’nin ticaret ve siyaset hayatında son derece önemli bir yeri olan Amr b. As, Mekke fethinden önce hicri 8/629 yılında Müslüman olmuş, hicri 43/664 yılında da vefat etmiştir. Amr b. As, Hz. Ömer zamanında Filistin’i kesin olarak İslam hakimiyeti altına almış, Amvas’ta çıkan vebada aldığı tedbirlerle İslam ordusunun topyekun yok olmasını önlemiş, İskenderiye’yi teslim alarak Mısır’a hakim olmuş, bu başarılarından dolayı haklı olarak “Mısır fatihi” ünvanını almıştır. Daha sonra Fustat şehrini kurmuş, Firavunlar’ın yaptırdığı eski kanalı yeniden açtırıp Nil Nehri kıyısındaki Babilon ile Kızıldeniz Sahili’ndeki Kulzüm (Süveyş) Limanı’nı birbirine bağlamış, “Halicü emiri’l-mü’minin” adı verilen bu su yoluyla Hz. Ömer’e yirmi gemi yükü erzak göndermiştir. Arapların meşhur dört dahisinden biri ve Hz. Ömer’in, “dünyada kaldıkça hep idareci olmalıdır” dediği ancak Hz. Osman döneminde yaşadığı tatsız bir olaydan dolayı Mısır valiliğinden azledilen Amr b. as, kendi hayatını üç kısma ayırmaktadır. Şöyle ki:
Amr b. as ölüm döşeğinde iken kendisini ziyarete gelenler anlatıyor. Yanına girdiğimizde Amr uzun uzun ağladı ve yüzünü duvara çevirdi. Bunun üzerine oğlu kendisine “Babacığım Resulullah’ın (sas) verdiği müjdeleri hatırla” dedi. Derken Amr b. As yüzünü (bize) çevirerek: “Hiç şüphesiz; hazırlamakta olduğumuz şeylerin en faziletlisi Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şahitlik etmektir” dedi.
“Ben (hayatım boyunca) üç hal üzere bulundum. (Bunların ilki cahiliye yıllarıydı) Düşünüyorum da bir vakitler Resulullah’a benim kadar şiddetle nefret besleyen başka bir kimse yoktu. İmkanını bulup da onu öldürmüş olmak benim için en kıymetli bir işti. Şayet bu hal üzere ölmüş olsaydım muhakkak cehennemlik olurdum.
Daha sonra Allah, İslam’ı kalbime yerleştirdiği zaman Peygamber’e gelerek; Uzat sağ elini de sana bey’at edeyim dedim. Hemen sağ elini uzattı. Ben elimi çektim. Resulullah: “Ne oldu sana Ey Amr?” dedi. Ben de “şart koşmak istedim” dedim. Resulullah: “Neyi şart koşuyorsun?” buyurdular. “Affedilmemi” dedim. Resulullah: “Bilmez misin ki İslam, kendinden önceki günahları yok eder, hicret de kendinden önceki günahları yok eder, hac da kendinden önceki günahları yok eder” buyurdular. (Artık) Benim nazarımda Resulullah’tan daha sevgili ve ondan daha büyük bir kimse kalmadı. Ona karşı duyduğum saygıdan dolayı kendisine doya doya bakamıyordum. Benden onu anlatmamı isteseler buna güç yetiremem. Çünkü ona doya doya bakamazdım. Şayet bu hal üzere ölmüş olsam cennetlik olmamı kuvvetle ümit ederdim.
(Resulullah’ın vefatından) Sonra birtakım şeyler üzerimize aldık ki onlar hakkında halim nice olur bilmiyorum.” (Müslim, İman, 192)
Amr b. As gibi büyük muzafferiyetler elde etmiş olan bir Sahabinin kendi hayatını bu şekilde sınıflandırmasında her birimiz için birçok ders çıkmaktadır. Şöyle ki:
Öncelikle bir Müslüman olarak bize değer veren temel unsurun İslam olduğunu hiçbir zaman unutmamak.
Hesabını veremeyeceğimiz bir hayatı yaşamaktan uzak durmak.
Bize tevdi edilen vazifelerin hakkını vermek.
Vazifemizi deruhte ederken haktan şaşmamak, sunulan imkanları kendi şahsımız için değil, ümmet için kullanmak.
Her vazifenin bir gün son bulacağını unutmamak; vazifenin, koltuğun, lüksün şehvetine kapılmamak.
Ardımızda hayırla yad edileceğimiz işler bırakmak.
Hayat bizi nereye sevk ederse etsin Mümin duruşumuzdan vaz geçmemek.
Şu alemde yerimizin doldurulamayacağı fikrine hiçbir zaman kapılmamak.
Korku ile ümit arasında yaşayıp yaptığımız amellere güvenmemek.
Her zaman iç muhasebe yapmak.
“Resulullah’a benim kadar şiddetle nefret besleyen başka bir kimse yoktu” diyen bir kimsenin dahi günün birinde İslam için çalışabileceği ihtimalini düşünüp, hidayeti için gayret etmek.
Selam ve dua ile…